Bir Kurumsallaşma Masalı
- Ayhan Bölükbaşı
- 28 Nis 2017
- 4 dakikada okunur

Bir zamanlar herkesin huzur içinde çalıştığı bir şirket varmış. Bu şirketin piyasada ve özellikle bankalar ve kredi kurumları nezdinde itibarı çok iyiymiş. Bu şirket müşterilerine de tedarikçilerine de para kazandırmayı amaç edinen ve herkesin gönlünü hoş tutabilen, çok nazik insanların çalıştığı bir şirketmiş. Çalışanları da işlerini gayet iyi bilen, her kuruşu kendi şirketiymiş titiz davranarak değerlendiren insanlarmış. Hepsi de patronu ve diğer aile üyelerini çok sever ve gıyabında da bu ailenin şirketinde çalışmaktan gurur duyduğunu paylaşırmış çevresiyle.
Çalışanlar, patronlarının onun gerek üretim hatlarında, gerek şirket koridorlarında, gerek depo sahalarında mavi gömlekle dolaşıp “nasıl gidiyor çocuklar?, iyi çalışın bakalım” demelerinden çok hoşlanırlarmış. Zaten patronları da onlara karşı çok babacan yaklaştığı kadar işine de çok hakim biriymiş. Üretimdeki hat operatöründen, finansın başındaki insana, satış uzmanından, yatırım koordinatörüne kadar herkes konuşurken patronun kendisinden daha bilgili olduğu hissine kapılırmış.
Zaman içinde işini iyi bilen çalışanlar ve patronları el birliğiyle işlerini büyütmüşler. Şirketi başka şirketler, yatırımlar izlemiş. Daha büyük işlem hacimlerine ulaşan şirketler grubu holdinge dönüşmüş. Vefa’nın bir semt adından ibaret olmadığını bilen patron, bu çalışanlarıyla ülkenin en büyük gruplarından biri haline gelmiş.
Çalışanların tek üzüntüsü patronlarının her geçen gün ilerleyen yaşı nedeniyle işlere daha az zaman ayırır olmasıymış. Çünkü bir sorun olunca Genel Müdürler bile kendisine danışır ve o her zaman doğru kararı verirmiş. Ailenin bireyleri de yıllardır işin içinde oldukları için şirketleri yönetecek bilgileri varmış ama yine de baba kadar hassas ve akılcı yönetecekleri konusunda çalışanlarda ister istemez bir tereddüt oluşmuş.
Bunun farkında olan patron da artık işleri çocuklara devretme zamanı geldiğine karar vermiş. Aile meclisi toplanmış, büyük oğlunu yeni patron olarak seçmişler. Ancak büyük oğul, babası kadar bilgili olmadığı ve holdingi aynı şekilde yönetmek istemediği için iş yönetim şeklini değiştirmek istemiş. Daha profesyonel insanlarla, daha kurumsal olmak istemiş.
İlk iş dışarıdan profesyonel dediği ancak sonuçta daha büyük bir grupta sadece müdür olarak çalışmış olan birini bulup holdinge getirmiş. Ancak planlarını çok açık etmek istemediği için getirdiği yöneticiye CEO değil başka bir ünvan vermiş. Yeni gelen çaylak CEO ise ünvana aldırmadan yeni patronun talimatlarını yerine getirmeye başlamış. Önce eski patronla çalışan deneyimli yöneticileri arka arkaya işten atmış. Sonra da yerlerine İK başta olmak üzere yine kendisi gibi profesyonelleri(!) getirmiş.
İçeride Eski patronun artık işlere karışmayacağı ve işi oğluna devrettiği konuşulmaya başlamış. Nitekim bu huzursuzluğa neden olmuş. Yönetim olarak bayrak devri yazı ile deklere edilmiş ama huzursuzluk geçmemiş. Değişiklikler arka arkaya gelmeye başlamış. Yeni ekip, “sandalyeleri koltuk yapmaktan”, “5 yılda sermayesini geri alabilecekleri işler kurmaktan”, “çok büyümekten” bahsediyormuş. Arada “sandalyeden koltuk olmaz, olsa olsa sandalyeleri atıp yeni koltuk alırsınız” diyenler çıkmış ama ne çare..
Önce Finansa el atılmış, finansal raporlama yapması için Holdingte geniş bir ekip kurmuş. “Neden bunu excel ile yapıyoruz? Bilgisayar programına tanımlatalım, otomatik olarak gelsin, olmaz mı?” diyenleri duymazdan gelmiş. Holding Raporlama biriminin hatalı uygulamalarına itiraz eden Mali İşler Müdürleri susturulmuş. Her şirkete iyi maaşlarla CFO’lar atamaya başlamış. Daha önce bu işleri CFO’ların yarım maaşına yapan Mali İşler Müdürlerini de tutmuşlar çünkü yeni gelen CFO’lar bu kişilerin yaptığı muhasebe, vergi, raporlama işleri ile ilgilenmiyorlarmış. Bazı Mali İşler Müdürleri üzerine CFO gelince istifa etmiş, bazısı boynunu bükmüş çalışmaya devam etmiş.
Sonra İç Denetim biriminin başına İK kökenli, muhasebe bilmeyen birini getirmiş. Bu önemli değilmiş ki, önemli olan yapıyı değiştirmek istedikleri şirketlerde operasyon yapabilmek için denetim bulguları elde edebilmekmiş. Eskiden beri çalışan deneyimli bir Denetim Müdürünü de işten uzaklaştırdıktan sonra denetçi sayısını da arttırmışlar, herşey hazırmış artık.
Her şirkete İK Müdürleri gelmiş. Bunlar da ağırlıklı olarak Genel Müdürler olmak üzere tüm şirketlerdeki yapıları kontrol ederek Holdinge rapor ediyorlarmış. Cadı avı böylelikle daha kontrollü yürütülmeye başlanmış.
Genel Müdürler sadece bütçe, finansal performans ile değil bizzat CEO tarafından da sıkıştırılmış. Kendisinden habersiz şehir dışına çıkmamaları, Yeni veya eski patronla direkt görüşmemeleri, iletişim kurmamaları konusunda defaten tehdide varan boyutta uyarılmışlar.
İK Müdürlerinden ve CFO lardan alınan bilgiler ışığında tüm Genel Müdürler tek tek değiştirilmiş. Grubun çehresinin değiştirilmesi yıllar içinde tamamlanmış. Genel Müdürlere “Sen gününü görürsün” diyen CEO, “ben öyle birşey demedim ki” diyecek kadar profesyonelmiş (!) Eski patronun itibarını zedeleyecek esprileri duyan bazı çalışanların çok ağrına gitmiş ama buna cevap vermesi gereken abi yöneticiler varken onlara sıra gelmeyeceği için susmayı yeğlemişler.
Bir şirketinde ise eski genel müdür eski olmadan önce performansını beğenmediği bir yöneticiyi işten çıkarmak istemiş. Sonra CEO gazabına uğrayarak işten ayrılmaya ikna edilmiş(!) Yeni genel müdür geldiğinde profesyonel CEO bu güzel yöneticiye “kendisinin, eski genel müdür tarafından freni çekilmiş gibi gözüktüğünü ama artık yeni Genel Müdürü ile birlikte hareket edebileceğini” söyleyerek motive bile etmiş. Çünkü kendisi bu gruba gelmeden önce çalışan herkesin işi bilmediği önyargısıyla hareket etmekte bir sakınca görmüyormuş. Bu motivasyonu aksiyona dönüştürmeyi görev edinen güzel yönetici de bir kaç ay içinde yeni Genel Müdürü ile birlikte şirketi 20 milyon TL’cik zarara sokmayı başarmış. Bu şirketin 10 yıllık karı bu yolsuzlukla buhar olup uçarken, bu hatayı ne İç Denetim sahiplenmiş, ne yeni CFO, ne de CEO. Ama siz yazıyı buraya kadar okuduysanız zaten CEO nun sahiplenmeyeceğini tahmin etmiştiniz değil mi :) Kendisi ekonomi kanallarında ne kadar başarılı olduğunu anlatarak teselli bulmaya çalışmış. "Bu duyulursa itibarımız zedelenir" diye gizlemeye çalışmışlar ama bir şekilde duyulmuş. Özel sektörde ödenmesi gereken bedel nedense sadece kendi ekibinden olmayanlar için geçerliymiş.
Holdingin eski patronu olsa böyle bir şey olmazdı..
Eski Genel Müdür bir kuruşa tenezzül etmezdi..
Bu işlerden CEO ve CFO nun haberi vardı... neler söylenmiş ama yeni patron “kurumsallaşma kazası” diyerek geçiştirmiş.
Masalımız maalesef mutlu sonla bitmeyecek gibi duruyor, çünkü masalın geçtiği yerde yaşayanlar sonuçları görmeden ders almayı pek bilen insanlar değil maalesef. Kurumsallaşmayı kadrolaşma, kurumsal yönetimi de dört ilkesinin haricinde sadece patron kopyası olmak ve yönetişimi de başkanlık/itaat etmekten ibaret sanmak çok büyük bir yanılgı.. Bedeli yıllar sonra çıkar ancak ağır olur diye düşünüyorum. Umarım ben yanılırım, masal da güzel biter...
Son Söz: Tek doğru vardır, o da patronun söylediğidir!
Comments